Sacma bir sinifta dersten ve garip bir uyku biciminden sonra, ben, Tufan ve Erdem ust kata cikiyoruz. Coraptan yaptigimiz topla mac yapmaya basliyoruz. Ucumuz de yaslanmisiz. Bir sure sonra Erdem babama donusuyor. Once biyikli, sonra biyik kayboluyor. Bir sure birlikte oynuyoruz. Artik iceride degiliz. Eski mustakil evin onundeyiz. Ben kucuk bir cocugum. Bunlar hatiralar degil. Boyle bir olay hic yasanmadi. Ayni zamanda konusuyoruz fakat ne konustugumuzu hatirlamiyorum. Bir sure sonra kendimi bizim bayirin basinda buluyorum. Kucuk bir cocuk tekerlekli sandalyede elinde kucuk bir sopa ile baba diye bagiriyor. Babam bizim evin onunde, ustunde su an giydigim kahverengi kazagi var, koyu kahverengi bir pantolon giyiyor. Babam cocugu duymuyor. Bu sefer ben sesleniyorum. " Hikmet " diye kendi adiyla, icimde ufak bir pismanlikla. Yine babama saygisizlik yaptigimi dusunuyorum. O bana bakiyor ve gulumsuyor. Rahatliyorum. Ufakligin elinden sopayi aliyorum ve babama firlatiyorum. Sopa duzgun gitmiyor, evvela Bulgaristanlilar'in evine carpiyor ve sonra bizim yikik evin insaat camuruna saplaniyor. Bbam sopayi yerden aliyor ve bana tekrar gulumsuyor.
Uyaniyorum saat 10 olmus. Bir sabah ruyasi, sadece bilincalti ile ilgili degildir. Bizim arzularimizla ilgilidir bu ruyalar. Babama adiyla seslendikten sonra onun gulumsemesini hatirladikca gozlerimden yaslar geliyor. Bilgisayarimda Mogollar'dan gecenin sesleri caliyor. Savur kullerini sabahlara, diyor ve yeniden dogmak icin durma. Hyatimda ilk defa buyudugumu hissediyorum.
Umea, 2012 Kasim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder