17 Aralık 2013 Salı

3 BIG BROTHERS




Since the beginning of the century until the mid-century, there was a competition between 3 brothers, which no one knew who was going to win.

Upon freedom and equality ..

When the equality is achieved, the freedom diminishes. When the freedom overdoses, the equality get destroyed.

Communism chose to provide the absolute equality. He wiped out freedom step by step.  While wrangling with freedom, he ought to increase ranked commissars. When everybody turned into low ranked and high ranked commissars, the equality dissapeared too.

Capitalism chose to provide the freedom. Equality couldn't even survived. Then the slavery and the freedom of enslavement overwhelmed the freedom, puckered it up, made the freedom invisible.

Fascism smiled back there insidiously.

From the beginning, he wanted to abolish the equality and the freedom.


, 27 Ekim





13 Nisan 2013 Cumartesi

KÜRTAJ - BİR DETEKTİFLİK HİKAYESİ





Kırşehir Recep Tayyip Erdoğan halka sesleniş öncesi

Tayyip Erdoğan masasında Binali Yıldırım ile televizyon izlemektedir. Televizyonda İdris Naim Şahin, "Her kürtaj Uludere'dir" demektedir. Başka bir kanalda Melih Gökçek suratında o ünlü gülümsemesi ile: "Çocuğun ne günahı var, gitsin anası kendini öldürsün" diye tartışmaya başka bir boyut getirmektedir.

Tayyip, Binali Yıldırım'a: " Kodumunun Melih'i de iyice abarttı. Ama herşey yolunda gidiyor Binali. Binali Yıldırım: Kesinlikle efendim. Amacımıza ulaşacağız". O sırada Papa 16. Benedictus tv'de belirir ve Türk Hükümeti'nin kürtaj konusundaki politikasına tam destek verdiğini açıklar. Tayyip: "Buna noluyo amk !" der. Binali'le birlikte gülerler. Tayyip: "Binali iki ada çayı kap gel. Sese iyi geliyormuş. Bi de prompter makinasının şarjını takılı tutun. Bi kaza çıkmasın yine, geçen rezil olduk ayağımı sikiyim,." der. Binali: "Futbolculuğunuza göndermeye yaptınız sayın başbakanım ehe. Tayyip: "Yapıcam tabii yarrak, sen işine bak, çayları getir"

Televizyonlarda gazetelerde boy boy kürtaj taraftarı makaleler, fotoğraflar yayınlandı. Dayılar, amcalar, yeğenler, gençler, "benim çocuğum benim kararım" resimlerine ağızlarının suyu akarak bakmaktalardı. Abazanlar bayram resmen yapıyorlardı. FEMEN kürtaj taraftarı video milyonlarca tık aldı. Kahvehane'de bir dayı bu olaya bizzat şahit olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu.

Istanbul, Güngören

Detektif masasında oturmaktaydı. Ayaklarını masanın üstüne attı ve zippo çakmağını masadan yavaşça alıp sigarasını yaktı. O sirada telefon sabırsızlıkla çaldı. Telefondaki Bakırköy Cinayet Masası Amiri Şerif Neşter'di. "Hadi kaldır kıçını, sana işimiz düştü. Kaçırılan çocukların sayısı 11'e ulastı. Burda herkes cinayetten şüpheleniyor, o yüzden işi bana verdiler." Detektif: "Çocuklar 14 ila 25 yaş arasındaydı değil mi komserim". Şerif Neşter: "Oglum şimdi niye hikayeye altyazı geçiyorsun. Kaçırılan son çocuğun telefonundan sinyal aldık. Sinyal en son Karabayır'daki bir depodan geliyordu. Biz depoda kimseyi bulamadık. Bi araştır bakalım. Çevredekiler garip bir şeyler görmüşler mi." Detektif: "Fakat ben kızla buluşacaktım." Şerif Neşter: "Ulan bıkmadın mı şu çirkin karıları birlikte olmaktan. Amme hizmeti yapıyorsun resmen, " dedi koca bir kahkaha attı. Detektif : "Ne yapıyım lan ancak böyle karıları ayarlayabiliyorum amk" diye iç geçirdi ve "Pekala iptal ediyorum". Telefonu ahizesini bıkkınlıkla kapattı," Harbiden de birlikte olduğum tüm kızlar çirkin lan. Herif kendi karısına baksın evvela. Ben işime bakarım arkadaş" diye düşündü ve yazhanesinden aceleleyle çıktı.

Istanbul, Karabayır

Karabayır çarşıya gelince detektif arabasından indi. Gene uzun montu ve fotr şapkası üzerindeydi. Etrafta ona pis pis bakan tiplere o da pis pis baktı. Geçenlerce Bağcılar'da kıyafeti yüzünden 10 kişilik hayvan erkek topluluğundan dayak yemişti. "Bu sefer silahımı yanıma almakta iyi ettim" dedi. "Gelen olursa bu 32.lik inşaat çivisini götlerine sokarım!"

"Dayı buralarda geçenlerde garip bi şeyler gördün mü ? Kamyonun içinde kaçırılmış çocuklar felan" diye sordu Kuruyemişçiye detektif. "Valla ben bilmem." dedi kuruyemişçi. Detektif arkasını döndü ve "Senin de amına koyyim dayı," dedi. Bu sorduğu 10. adamdı. Yandaki oto tamiranecisi dedektifle kuruyemişçinin konuşmasına kulak misafiri olmuştu. Heyecanla" Ben gördüm detektif bey ! Bir hafta evvel çarşida gözümün önünde liseli bir çocuğu karga tulumba bi arabaya tıkıp götürdüler" diye seslendi dedektife. Dedektif usta!nın yanına gelip " Polis'e niye haber vermedin lan!" diye çıkıştı detektif. "Valla ben 2 haftadır  Z raporu alamıyorum tamiraneye. Şimdi tutanak tutarlar, şahit yazarlar. Bir bela çıkmasın diye hiç bir şey söylemedim" dedi suçluluk duygusu ile. Detektif:"Plakayı falan aldınız mı ?" Tamiraneci: "Evet benim çırak yazmıştı bir yerlere." İçerdeki çırağa seslendi usta. Bir dakika sonra çırak elinde kir pas içinde kalmış bir kağıt uzattı. Detektif kağıda suratını yaklaştırarak yakından baktı: "Bi sik okuyamıyorum, daha temiz bir kağıda yazamadın mı amına koyyim !" Usta: "Durun detektif bey, ben okurum." Usta plakayı okurken, detektif de not aldı. "Çay var mı ?" diye sordu detektif. "Tabii detektif bey, oğlum buraya iki çay getir. Söyle kahveci olan o ibneye akşama ödeyecem," diye bağırdı. Tamiranecinin önündeki sandalyelere oturup çayların gelmesini beklediler. Bir süre sonra Usta cebinden Tekel 2001'i çıkarttı ve detektife uzattı. Detektif aceleyle çıktığından sigarasını yazhanede unutmuştu. Çaresizce sigarayı kabul eti. "Odun içsem daha iyi "diye iç geçirdi. Çaylar bittikten sonra usta ile vedalaştı, büroyu aradı. Arabanın adresini aldı ve arabasına doğru yürdü. Motoru çalıştırdı. Üstü başı leş gibi Tekel 2001 kokmuştu.

Kırşehir, Recep Tayyip Erdoğan halka sesleniş konuşması sonrası

Recep Tayyip Erdoğan en az 3 çocuk öğütünü tekrarlayıp konuşmasını bitirdi. Meydanda halk çılgınca Başbakanlarını alkışlamaktır. Yaşlı bir Emmi iyice coşmuş, "Allah !!"diye narayı kopartmıştı. Tayyip Erdoğan adeta bir rock yıldızı gibiydi gözlerinde. Yanındaki emmi, "Şu cemale bakar mısın elektrik direği gibi adam," dedi başbakana hayranlıkla bakarak. Ikindi namazında buluşmaya sözleştiler. Miting sahnesinde Erdoğan insanlara el sallıyordu. Yanına Binali Yıldırım geldi ve kulağına bir şeyler söyledi. Insanlar yüzlerinde kocaman bir gülümsemeyle belki de torunlara anlatacakları miting alanınından ayrılıp evlerine yollandılar.

O sirada Aksaray'in bir ilçesinde Devlet Bahçeli AKP'nin işsizlik politikasını eleştiriyordu. " Tekrar iktidara hevesleniyor yoksa 6 milyon işsazı issinin issasız !!!!"

Istanbul, Ambarlı

Detektif arabasını deponun önüne çektiğinde ekiplerin deponun önüne sıralandığını farketti. Onu beklemişlerdi. İçeri dalıp adamları kıskıvrak yakaladıklarında masadaki menemen tavasını ve etrafta bir sürü peçete kağıdı farkettiler. Öbür polisler arka odadan kaçırılan ergeni getirdi. Çocuğun gözleri kıpkırmızıydı.

"Ulan niye kaçırdınız bu çocuğu ! diğer çocuklar nerde !" diye adama bağırdı detektif. Adam:" Hayır hiç bir şey konuşmayacağım.". Detektif cebinden silahını belinden çıkarttı ve herifin ağzına dayadı: "O zaman mikrofona konuşursun Orospu çoccuğu !!!" Adam: "Tamam lanet olsun konuşucam !" Detektif gülerek: "Ne lanet olsunu lan kaliforniya'da mıyız oglum !" Adam: "Amirim çok Amerikan filmi izliyorum ondandır." Detektif sakin bir şekilde masanın önündeki koltuğa oturdu: "Konuş" Adam gözlerinde çaresizce bir bakışla konuşmaya başladı: "Biz .. biz .. bu işi yapmak istemedik ! Bize zorla kabul ettirdiler !!" Detektif şaşkınlıkla: "Ne ? Kim zorla kabul ettirdi ?" Adam: Devlet ! Bizi tehdit ettiler !!" Detektif hınçla ayaklandı ve adamın yakasına yapıştı.: "Ulan sen bizle taşşak mı geçiyorsun !!" Polislerden bir kaçı adama doğru davrandı. Adam adeta haykırarak: "Hayır !! Hayır ! Anam avradım ölsün dalga geçmiyorum. Olay .. Olay eskilere dayanıyor ! Porno sitelerinin engellenmesinin evveline kadar ! " Detektif kuşkuyla: "Porno sitelerinin bunla ne alakası var lan !" Adam sakinleşti ve konuşmaya devam etti: "Herşey onla alakalı ! hükümet iktidara geldiğinde ilk işi bilişim suçlarından usta bir ekip kurmak oldu. Bu adamlar üniversitelerin kız olmayan Makine Mühendisliği, İnşaat Mühendisliği gibi bölümlerden özenle seçildiler ve eğitildiler. Zaten coğu internette var olan tüm porntube türünden siteleri daha önceden biliyorlardı. Gerçek bir osbirciydiler !! İşlerini layıkıyla yaptılar. Bu sitelere giren kişilerin IP adresleri belirlendi ve neredeyse binlerce kişi fişlendi. Ve sonrasında bu sitelerin çoğu engellendi. Devlet spermlerin boşu boşuna harcanmasını istemiyordu. Internet pornosu bulamayan gençler evlenecek ve çoluk çocuğa karışacaklardı. Fakat bu gerçekleşmedi. Tam bir hayal kırıklığıydı. Bunun üzerine bazı siteler özellikle engellenmedi. Bu üstad osbircilere ulaşmanın bir yoluydu. Bu kişilerin ev adreslerine kadar ulaşıldı." Detektif oturduğu yerden şaşkınlıkla sordu: "Fakat .. fakat neden ?!!!!" Adam cevapladı:" Başbakan eğer millet üremesse türk kültürünün sonunda ölüme mahkum olacağını önceden sezmişti. Şimdi bu Avrupa'nin başına geliyor. "Detektif heyecanlanarak:" Fakat oglum neden ? devlet bu osbircilerle ne yapacakki.. sperm bankarı sadece çocuk doğuramayan çiftlerde işe yarıyor. Çocuk istemeyen yine yapmaz amına koyyim." Adam derin bir nefes alarak duraksadı ve konuşmaya devam etti:" İş 1945'lere kadar gidiyor. Soğuk Savaş'ın başladığı zamanlar insanların üzerinde bir nükleer savaşla gelecek kıyamet korkusu vardı. Kimse Hiroşima ile Nagazaki'yi unutmuş değildi. O zamanlar devlet bu kiyamet senaryolarından bir çıkış yolu arıyordu. Eğer dünya üzerinde sadece 1 tane erkek kalırsa ne olacağı üzerinde düşünüyorlardı. İnanılmaz bir proje hazırlandı... Adam heyecanla doğruldu, kızgın bir hali vardı, yavaş yavaş kızgınlığını göstermek istemeden kekeledi. "Şey... devlet .. devlett.. sadece spermden insan üretme yolunu bulmuştu. Ehhh .. sadece bir peçeteye boşalmak yeterliydi. ORDAN ÇOCUK PEÇETEDEN KENDİ İMKANLARI İLE BÜYÜYEBİLECEKTİ !! Anlıyor musunuz orospu çocukları !!!! "Detektif ayağa fırladı: "Nasıl lan !!!" Adam sakinleşmeye çalışarak: "Bodrum kata inelim kendiniz göreceksiniz .."

Zemin katta bir sürü bilimadamı hırsla çalışıyordu. Her taraf peçeteler üzerinde atmıklarla doluydu. Peçeteler özel bir makinanın içine koyuluyordu. Peçetelerin gittiği oda kilitliydi. Bir sürü ergen ekranın karşısında osbir çekiyorlardu. Bir tanesi ayaklanır gibi oldu. "Lanet olsun hayır artık yapmak istemiyorum ne olur bırakın beni !!!!! ". Önündeki bilimadamı sakince ekrandaki bazı tuşlara bastı. Ergen: "Lanet olsun Stoya !!! Ahhhhhhh !!!"

Adam ergenlere bakmadan anlatmaya devam etti: "Tayyip Erdoğan projeyi öğrendiğinden hemen tekrar başlanmasını emretti. Nihayet istenilen nüfus oranına ulaşılabilecekti. 21. yüzyıl gerçekten de Türklerin çağı olacaktı."

Adam detektifi bir resmin önüne götürdü. Çerçevelenmiş bir bebek resmiydi. Üzerinde Melih bebek, 1948 Keçiören/Ankara yazıyordu. Detektif cin çarpmışa dönmüştü. "Peçeteden kendi imkanlarıyla büyümüş" dedi fısıltıyla. "O üretilen ilk bebekti" dediği anda bir silah patladı. Detektifin suratına adamın parçalanmış kafatasından kanlar sıçradı. Çok ileri gittin detektif dedi bir adam. Adam ısığın önüne geldiği anda onun Idris Naim Şahin olduğunu anladı. Arkasında siyahlar içinde Tommy Lee Jones ve Will Smith vardı. Silin şunların hafızalarını dedi Bakan Şahin.

1 saat sonra detektif masasında ayaklarını uzatmış sigara içiyordu. Dumanını karşıya üfledi. Her yer sisler içindeydi artık.

                                                                          SON


5 Nisan 2013 Cuma

ANCONA HİKAYELERİ





1.Gün

Uçakla ilk kez Roma’ya geliyordum. İlk gözüme çarpan normal insanların suratlarındaki gergin ifadeydi. Hiç oyalanmadan,  Lanet Termini Istasyonu’na giden otobüse bindim. Yolu seyretmeye başladım. Her taraf outletlerle ve boktan fabrikalarla doluydu. Roma’ya mı gidiyorum yoksa Gebze’ye mi gidiyordum belli değildi. Dikkatimi çeken, şehir dışındaki taklit kiliseydi. Kilisenin yeni yapıldığı çok belliydi, eski klasik mimari taklit edilmişti. Italyanların mimari konusunda son derece hassas olduğunu düşünüyordum fakat bu da ülkedeki herşey gibi değişmeye başlamıştı. Termini Istasyonu’nu yeniden görmek midemi bulandırdı. Esenler Otogarından hallice bir yerdi. Pislik içinde boktan görünüşlü bir sürü zenci, mağribi, ispanyol ve serseri gençlikle dolup taşıyordu.

Ancona’ya tren biletini makinadan aldım. Tabiiki üzerinde bir sik yazmıyordu. Ancona peronu olduğunu düşündüğüm 2. Peronda beklemeye başladım. Başım çatlıyordu. Fakat istasyonda sigara içmenin yasak olduğuna dair ibareler görmüştüm. Önümde milf diye tabir ettiğimiz  bir kadın sigarasını yaktı ve seksi bir şekilde içine çekti. Etrafıma baktım, yasağı kimse siklemiyordu. Ben de bir tane yaktım. 6 saat sonra yaktığım sigara elbette çok iyi gelmişti. Bir herif yanıma geldi ve bir şeyler sordu. Bi bok anlamadım. Bilmiyorum dedim. Teşekkür etti. Iy bir adamdı. O anda sağ tarafımda Marjinal ama nefis bir hatun gördüm. Uzun biçimli bacakları vardı. Sağ bacağındaki çorabın yırtık olması hatuna daha da bir seksilik katıyordu. Dediğim gibi nefis bir kadındı. Sonra temiz yüzlü iyi giyimli bir adam yanıma geldi ve Ancona treninin nerden kalktığını sordu. Burdan dedim. Emin misin diye sordu. Emin değildim. Gazete satan büfe soracağını söyledi. Adamın gidişini izledim. Sordu ve başıyla bana dönüp hayır dedi. Adamın yanına gittim. Bu taraftan dedi. Ben de peki dedim. Memleketimi sordu. Yabancı olduğumu anlamıştı. Türk’üm dedim. Türkiye’ya motosikletle gittiği gezisini anlattı. Elbette her İtalyan gibi Kapadokya’yı da ziyaret etmişti. Italyanların Kapadokya fetişisti olduklarına emin olmuştum. Türkiye’ye yeniden gideceğini söyledi. Gideceği yeri telaffuz etmeye çalıştı, başaramadı. Tamamen beyazlar içinde bir yer dedi. Pamukkale mi diye sordum. Ha ! evet dedi. Ben de kendi hikayemi anlattım. Fakat bir türlü kodumunun peronunu bulamıyorduk. Tam o sırada marjinal hatun yanımızda belirdi. Peron bu tarafta dedi. Yanımdaki adam nedense hatuna thank you dedi. Adam hangi milletten olduğunu şaşırmıştı. Şaşırmışsın Italyan dedim içimden Murat Kosova gibi. İkimizde önümüzde trene doğru giderken hatunun götünü seyrettik. Treni ucu ucuna yakaladık. Ağzına kadar doluydu. Adamla yanyana oturamadık. Buna memnun oldum. Önümde 6 saatlik tren yolculuğu vardı, adam ne kadar iyi biri olsa da kendimle başbaşa kalmak istiyordum. Yanına oturabileceğim taş gibi bir hatun aradım. Yaşlı bir kadının yanına oturabildim.

Yolculuk çok iyiydi. Yem yeşil dağların arasından ilerliyorduk. Tam çaprazımda fırlama bir herif vardı. Önündeki çirkin karılara şaklabanlık yapıyordu. Kadınlarda roketatar kahkahalarını adamdan esirgemiyorlardı. Çok hızlı konuşuyordu. Dediklerinden bir şey anlamadım. Yanım New York’taki Little Italy tipleri ile doluydu. Bir amca ve iki teyze vardı. Bereli dayıları, başörtülü teyzeleri özlemiştim. 3 saat sonra yine başım çatlamaya başladı. Tuvalette sigara içebileceğimi hatırladım. Tabiiki sigara içmek yasaktı ama kimse siklemiyordu. Tuvalette sigaranın keyfini çıkarıp dışarıdaki yemyeşil dağları izlerken, tuvalete bir kadın daldı. Kapıyı kitlemeyi unutmuştum. Bilet kontrolcusu diye götüm çıktı. Ortalıkta hiç bir bilet kontrolcüsü gözükmüyordu. Boşu boşuna tren bileti almıştım ayağımı sikeyim. Tuvaletten dönerken temiz yüzlü bana yardım eden adam selam çaktı. İçtenlikle selamını aldım. Koltuğuma oturdum ve ayaklarını diğer koltuga uzattım. Yolculuk bitmek bilmiyordu. İki sigaradan sonra Ancona'ya vardık. Hosteli çabucak buldum. Resepsiyondaki adam tabiiki ingilizce bilmiyordu. Bana boktan ağır bir anahtar verdi. Odaya girdim, 5 tane yatak vardı. Birine yerleştim. 1 saat sonra Tunuslu bir herif odaya girdi. Muhabbeti hiç çekilmiyordu. Dışarı çıktım, bir şeyler yedim. Dödüm ablama mail attım. Facebook'taki güvenlik sorusunu hatırlayamıyordum. 3. denememden sonra hesabım kilitlendi. Çıkıp dolaştım. Dödüğümde herif uyumuştu. Bir kez daha Facebook hesabıma girmeyi denediğimde resimlerinden arkadaşlarımı bilmemi istedi. Ercan, Hakan, Aqa, Mehmet Mutlu Abi ve Jesse'yi işaretledim. Hesabıma girdim. Bir süre sonra odaya bir Çinli girdi. Ne Italyanca ne de İngilizce biliyordu. Yatacağı yatağı gösterdim. İkimizde hayvan gibi horlayan Tunuslu herif yüzünden bir süre uyuyamadık. 

21 Mart 2013 Perşembe

Revolver - Guy Ritchie - Ego








hakkını vermek gerek film biraz karışık. sonunda ise her şeyin net açıklandığı bir film değil. yalnız dikkatle izlenirse içindeki felsefeyi anlamak zor değil.

insanın en büyük düşmanı olan egoyu konu alan bir film. filmin bazı kısımları anlamsız ya da çözmesi zor bulmaca gibi gelebilir fakat böyle bir başyapıtın tüm sorulara cevabı olduğunu düşünüyorum.

öncelikle filmde kesinlikle çoklu kişilik bozukluğu var. ister adına şizofreni deyin, ister çift kişilik olayı deyin. çünkü kapalı alanlardan korkan birisinin 10 yıl yerine 5 yıllık hücre hapsini seçmesini ancak böyle açıklanabilir. hücre cezası sırasında tanıştıgı santranç ustası ve üç kağıtçının parayı nerede sakladığına kadar kendi hakkında her şeyi bilmesi ve kendisinin onlar hakkında pek bir şey bilmemesi de onların aslında kendi kişilikleri olduğunu gösteriyor. bu iki arkadaşı, kendilerini tefeci olarak gösterip parayı aslında hiç geri alamayacakları ihtiyaç sahibi kimselere vererek egoyla ilk savaşı başlatmış oluyorlar.

filmle ilgili en fazla ipucunun verildiği yer ise binanın çatısındaki golf oynama sahnesi. satranç ustası adam: "sam gold" kim diye soruyor ve sonra devam ediyor: "rakibinin saklanacağı yer neresidir". jake cevap olarak: "en son bakacağın" yer diyor ve santraç ustası: "onu o kadar uzun zaman dinledin ki onun sen olduğuna inandın". burada bahsettiği egosu. ve ayrıca sam gold'un da aynı kişi oldugunu burada anlıyoruz.

sam gold = jake green = avi = zach

zaten filmde bir çok kez vurgulanan şey sam gold'un canını sıkan kimse hayatta kalamaz. "o üçü hariç hiç kimse :)" ve devam ediyor. "bu onun dünyası. her şeyi o kontrol eder. yapman gerekenleri o söyler. ve ne zaman yapacağını da. var olan bütün acıların ardında o vardır. işlenen tüm suçların ardında. ve şimdi de sana var olmadığını söylüyor. biz sadece seni gelmiş geçmiş tek düşmanla şavaşa soktuk. sense onun en iyi dostun olduğunu sanıyorsun."

burada tabii ki yine egoyu tarif ediyorlar. ve sam gold'un aslında jake'in egosunu simgelediğini anlıyoruz. filmde bir de bay macha'dan özür dileme ve asansör sahneleri var ki burada egosuyla mücadelesi açıkça gözümüze sokuluyor. "yatağın başına gittiğinde gerçek düşmanı yok etmek için algıladığım düşmanı kullanmalıyım" diyor. gerçek düşman egosu. algıladığı düşmansa etiyle kemiğiyle karşısında duran bay macha. burada hala egosuyla mücadele ettigini görüyoruz.

egosu ona tam tersi şeyler söylüyor. onu hemen oracıkta öldürmesi gibi. ama o bunu yapmayıp bay macha'dan özür diliyor ve onu öven şeyler söylüyor. bu sırada iç sesi yani egosu sürekli tam tersi davranması için onu zorluyor ama o egosuna galip geliyor. burada asansör korkusu olduğu halde asansöre binebilmesinin sırrı da bu zaten. şimdiye kadar yapmak istediği veya yapmak istemediği her konuda kararı veren egosuydu. ama artık o andan itibaren tüm kararları kendisi veriyor. asansöre bindikten sonra yine egosunun bu durumdan hiç de hoşnut olmadığını ve inmesi gerektigini söylediğini görüyoruz ama tabi adamımız artık onu pek sallamıyor :)

"seni duyabiliyorum" diyor ve bundan sonra jake'in egosundan farklı bir kişi olduğunun tamamen farkına vardığını anlıyoruz. ve iç sesi "ben senim" dediğinde, "hayır sen ben değilsin" diyor. ve santranç ustasının sözleri geliyor aklına: ''yaptığı en büyük numara seni buna inandırmaktı. yani kendisinin sen olduğuna'' ve artık verdigi savaşta egosuna galip geliyor. bunu da tabii ki algıladığı düşmanı kullanarak yapıyor. yani bay macha'dan özür dileyerek.

filmin sonunda ise çeşitli doktor ya da profesörlerin ego hakkındaki görüşlerine yer veriyorlar. başından beri anlatmaya çalıştıkları şeyi biraz daha bilimsel şekilde açıklıyorlar. belki de filmin bu denli tartışılmasından dolayı insanların biraz daha iyi anlamarı için.

filmin herkese hitap etmeyeceği bir gerçek, bu konuya ilgi duyanlar içinse şaheser niteliğinde. konusu itibariyle de daha önce bir benzeri hiç çekilmemiş. bu haliyle benim için kesinlikle bir başyapıt. her izlediğimde hayata dair bazı şeyleri sorgulamama sebep oluyor. insanlara bakış açım değişiyor. kendi egoma "sen ben değilsin" diyorum. gerçek düşmanla yüzleşmek yerine içimdekiyle yüzleşiyorum. az da olsa.

                                                                                                                (forzamakine, 05.11.2012 22:32)

20 Mart 2013 Çarşamba

The Virus Movie - Survival mechanism




Here is the final treailer of the Virus :

http://www.youtube.com/watch?v=OJPMU20gTAY&feature=youtu.be

Human has been evolved to survive. It was like this, since everything has began. First human started to hunt. They had to continue living. The first survival mechanism of human being. They constituted tribes and lived sociol life to survive easily. They invented the agriculture. The first intervention to the nature. They proved that they are not animal anymore. This agriculture was not brutal like today. They took from nature wht they needed. They were completely in peace with the nature. First they immigrate like animal, like insects, like the blood cells in their body.

But some of them stopped. They settled down into the soil like plants. In that moment a superior culture than immigrancy has emerged. Villages has been established. But again not spoiling to landscape like today. With this culture, they got more comfortable life. New people joined in the villages. Town has been established. Mostly by the rivers onto more fertile soil.

However, they continue to wonder where they come from. From the stars, from the moon. The first creation myths had been written. These myths created first religions. With these religions, different cultures has been emerged. People continue proliferating. They spreaded and met another religions. This was the first problem in the human history: They wanted to dominate other religions. First war began and the first contract signed. But this war never stopped. People tought that their religion is the most important think to fight for. The first defect in human survival. People died not from natural causes. Evil and good has been created.

Some cultures has became more stronger, some cultures has been vanished. but left traces on stonger religions like Pagan left traces on Christianity. All neighbour languages took some words from eachother. Some cultures got more stronger. More people started to join them. Tribes left their place into states, States left their place into Empires. Like towns left their places to bigger towns, bigger towns turned into cities. The first exploidation into the nature "Pollution"

People wanted to get more power in order to be more stronger. People wanted to live more comfortable life that they don't even needed. After agricultural revolution and scientific revolution, they achieved industrial revolution. They started to destroy nature. and exploited nations weeker than they were. World wars broke out. Earth get destroyed, in second one, human got in the verge of extinction.

Then they realized that they had to protect the earth in order to survive. However exploitation, domination sever stopped. In order to be more stronger, western civilization continue to dominate the world. Western civilization that depends on exploidation and domination. People got rotten and aroused.

In the movie,  some "not normal people" predicted that the earth will be vanished. Then they produced a virus will kill all rottened and aroused humans. They wanted to go back from the beginning when humans and nature was in peace. In that moment human's survival mechanism awaked again. They stopped these "not normal" people and saved human race.

Probably, prediction of these not normal people will come true. The earth will be destroyed. But human will find the way to survive. They will leave this earth like a virus and spread into another earth which they will destroy. It will happen again and again and again ...

10 Mart 2013 Pazar

Guilty and Not Guilty





- Nice bunch of guys ha ?
- Just like things that everywhere else ..
- Ahh what a murderous day, will be much more longer ?
- I don't know.
- He is guilty for sure, not a doubt in whole world. It should be done already. Oh I don't mind you know, beats working.. Eee, you think he is not guilty ha ?
- I don't know, it is possible
- Well, I don't know you but I bet , you never been wrong in your life, you are wasting your time, you gotta rapid up.
- Suppose, it is you on trail.
- Well, I am not used to supposing, I am just a working man like a boss sopposing, but I will try one. Supposing you talk loud about this, kid really did kill his father ha...

                                              12 Angry Man / Sidney Lumet / 1957

Pagliacci







Heard a joke once: Man goes to doctor. Says he's depressed. Says life seems harsh and cruel. Says he feels all alone in a threatening world where what lies ahead is vague and uncertain. Doctor says "Treatment is simple. Great clown Pagliacci is in town tonight. Go and see him. That should pick you up." Man bursts into tears. Says "But, doctor... I am Pagliacci." Good joke. Everybody laugh. Roll on snare drum. Curtains. Fade to black...

6 Mart 2013 Çarşamba

To write a fucking story "Eight"


                           


It is my second time that I wrote my post to directly you, the blog reader who weren't and aren't there. Of course it is like a damn cliche to say that Oh ! no, I couldn't keep my word inside of me. But sometimes a cliche is the right way to explain something - like Chuck Norris did -

I will write about what is my short story " Eight ". What the fuck is it !!! Why I forced myself to write it ..

In this story, I questionized the borders of human being through just a normal guy. This guy, in the bathroom, looking at the mirror and started to think about our borders. Eight consists of eight passages, the eight borders with each the peasure and the pain. At the start the pleasure is more but it abandons its position to more pain.

But first I have to explain why 8. 8 is a normal number has no excaptional meaning. The modern shape comes from Arabic alphabet. However when you look with the unusual angle, it turns to infinity and there is no borders in infinity.

Eight is a short story that explains the effort of escabing from materialist realty by harbouring the world of dreams, in the other way, evading the cage around him. He first questionizes the borders of humans. It is the first step to understand the truth hiding behind of materialistic world. He understood that he cannot reach the truth via normal human perception. And the way to superior perception is rebelling the rules of normal world. He denies the things that the normal perception shows. By rebelling against one of essential pyhsics  law " the gravity". He jumps into a cliff and he feels the freedom but He crashes into the concrete of reality. The first one of eight passages to the truth leads him just to the pain. Our hero, stucking into materialistic world, realizes that he also a prisoner even in the world of dream too.

Every step increases his pain but causes to escabe of reality. He continues to rebel and he started to evading the materialsitic world. He became the one with himself, the cosmos and God, the pleasure and the pain is the same.

But he craziest part of the story, I describe searching the truth is a masturbative behaviour. Our lonely hero is persuiting the peasure of the truth behind the normal world. The revealing the story as an masturbation story points this facts. The one searching the truth is always alone and the pleasure that he got only and only, satisfies him.

1 Mart 2013 Cuma

The Adam Experiment: The Garden of Eden: part 1




- You would be sentenced for death penalty, If you were in States Dr. İnan.
- Then, God bless Europa.
- You will tell us why you did this experiment. We have to make sure that you will not do madness defence.
- I told you, I will not. I still think that my experiment has to be done.
- Then tell us everything. The thing that you tell before doesn't make any sense.
- I didn't say anythıng. If I would, probably you wouldn't understand a shit !
- What do think about yout motifs of this experiment ?  .
- Are you fucking psychiatrist !It is a psychiatrist question.
- I made my phD in Munich on criminal psychology.
- Do you think that my work is a crime Mr. Paradiso ?
- Are you kidding me ! You kidnapped 23 newborn children, locked them in totally isolated enviroment ! If it is not crime, what is this ?
- It is a revolution !! It is a macrocosmos where there is no rules and no crimes. It is a paradise !!
- There is thing that Dr. Inan, I don't believe in paradises.
- Your surname doesn't say so Mr. Paradiso. At least your ancestors believed in it.
- I don't have any bloody idea that how they got this surname !
- Your grand grandfather, Marco, got this surname, after his trade trip to Persia. He learnt many languages in East Persia. Expecially Avestan Language. The word of " Paradiso" comes from this East Old Iranian language as pairi daêza. He became obsessed about this word and its meaning. " to create a wall around " The word passed to Greek as parádeisos " the Garden of Eden ". He wanted to create this garden of eden on the Earth. He kidnapped 20 people from different cities of Italian peninsula. As you guess 16 women and 7 men, and built a wall around this people. The wall was huge and high. It was a masterpiece. But the thing that he didn't know was this people rose in a normal world and with its rules. They tried to escape from this heaven and in the end they refused to eat and died. He failed. He got arrested and killed himself in prison. You didn't know this, don't you Mr. Paradiso ?
- ... No, I don't ...

26 Şubat 2013 Salı





- Yolculuk nasıldı ?
- Bok gibi iyiydi ..

(The Usual Suspects - Bryan Singer)

23 Şubat 2013 Cumartesi

Stalker - Let them be helpless like children






Let everything has been planned come true.
Let them believe.
and let them have a laugh at their passions.
Because what they call passion actually is not same emotional energy,
but just the friction between theri souls and the outside world.
and most important, let them believe themselves.
Let them be helpless like children,
Because weakness is a great thing, and strength is nothing.
When a man just born, he is weak and flexible,
When he dies, he is hard and insensitive.
When tree is growing, it's tender and pliant,
but when it is dry and hard, it dies.
Hardness and strength are death's companions.
Pliancy and weakness are expressions of freshness of being.
Because what has hardened will never win.

16 Şubat 2013 Cumartesi

The Writer's monologue



http://www.youtube.com/watch?v=gLN_UanuUTs


One more experiment.
Experiments, facts, truth of higher instance.
There is no such thinhs as facts.
Expecially here.
All this is someone's idiotic invention.
Don't you feel it ?
But you, of course, must find out whose invention it is.
and why.
What good can your knowledge do ?
Who is going to get guilty conscience because of it? Me ?
I have got no conscience.
I just got nerves.
Some bastards would criticize me, I get wounded.
Another would laud me, I get wounded again.
I would put my heart and soul in it, the gobble up both my heart and soul.
I wouuld relieve my soul of filth, they gobble it up too.
They are all so literate.
They all got sensory deficiency.
and they are all swarming around, journalists, editors, critics, some endless broads.
and they all demand: more. more !!!
What hell of a writer I am if I hate writing ?
If it is constant torment for me, a painful, shameful occupation, sort of squeezing out a hemorrhiods.
I used to think that someone would  get better because of my books.
No, nobody needs me !
In two days after I die they will start gobbling up someone else.
I wanted to change them, but it is they who have changed me.
Making me in their own image.
The future used to be just a continuation of the present, with all the changes looming far behind the horizon.
Now the future and the present are one.
Are they ready for it ?!
They don't want to know anything !
All they know is how to gobble !

Stalker: Gush ! How lucky you are ! My goodness, now .. You are going to live a hundred years !
Writer: Yes. But why not forever ? Like the eternal Jew.

  


15 Şubat 2013 Cuma

Eight






Eight

When the great days come, the young man was looking his reflection throuh the mirror in the ruinous bathroom. Mild breeze coming from the little window, was not enough to cool down the fire of his soul. He tapped the rusted water tab and dowsed his hands into the flowing water. That maledictory thought came to his mind again. It was the question that irritates him for his whole life: “ Limits “. Yes. What is our limits ? How fastest an human being can run ? how long time can we hold his breath under the water ? why can not we turn the water into the wine ? why can not we resuscitate the deceaseds ? why can not we walk on the water ? He heard from somewhere even a quantum particle can not be faster than speed of light... Who set these immutable rules ? We found ourselves in infinite world, when we closed our eyes, , but opening the eyes, changes everything everlasting. Impossible worlds fading over his eyes, blew him away through the madness. His left tumb started to shivering. He had to disperse his suffering toughts, to prevent new incoming seizure. He handle the warm soup. He tried to think something else. He started to think primal subject to desperse a male first toughts. Therefore he looked his reflection through the mirror, He noticed  his spooning timorous glance left his place into lust sparks.  He dreamed about the woman of his life. He saw noughty things in his mind and got rid of his shame. After several minutes, there was no shame particles in his eyes. Until 1...

First confronting limit, dropped him down into the world of reality. "The world of reality" What the fuck does it mean ? A world ruled by science, causality and pyhsics laws.. The miserable universe oppressed by dictatorship of the pyshics laws, boring  and damned monotone world, drag him into walley of depressed feelings. And this indipidity and monotonity was so common, he couldn't breath for while. Then he saw the light in the horizon of this walley reigned by fear and darkness. Maybe the light was a creation in his mind, but even this hopeful fantasy was enough to fascinate him. His eyes were closed.  He saw the cliff in the horizon. He jumped without any thought. He lived in his artificial freedom abundantly. Until 2 ...

to be continued ... 

  

6 Ocak 2013 Pazar

Sátántangó - Béla Tarr







In the east the sky is clearing as fast as memory.
At dawn, it leans all red on the shimmering horizon.
Like the morning beggars trudges up the back steps to the church,
The sun rises to givebirth to shade,
So that earth and sky, man and animal emerge from disturbing and confused unity
In which they became in extricably intertwined.
He saw the fleeing night on the other side,
Its terrifiying elements in turn diving on the western horizon,
Like a desperate, defeated, confused army.

Satantango is 7,5 hours but very meaningful movie. Hegel - every moment in history is important - Narrator's words after the death of little girl - Irimias's speech front of girl's death body - The nets that spiders made in the bar -  Historical belfry and " the Turk are coming " - Postmodernist - realizing the fiction which is all belongs to Doctor - The Doctor shut down himself to the reality and buried to his own fantasy world. and - Futaki -

It is 7,5 hours but sure worth to watch !!!

Movie trailer: http://vimeo.com/42868492

3 Ocak 2013 Perşembe

A Torinói Ló - The End of The World





- It is gone to ruin. 
- Why would it go to ruin ? 
- Because everything is in ruins. Everything has been degraded, but I could say that they have ruined and degraded everything. Because this is not some kind o cataclysm, brought about with so-called innocent aid. On the contrary, it is about man's own judgement, his own judgement over his own self, which of course God has a hand in, or, dare I say it, takes part in. And whatever he takes part in, is the most ghastly creation that you can imagine. Because, you see, the world has been debased. So it doesn't matter what I say, because everything has been debased that they have acquired. And, since they have acquired everything in a sneaky, underhand fight, they have debased everything. Because whathever they touch - and they touch everything - they debased. This is the way until the final victory. Until the triumphant end. Acquire, debase, debase, acquire. Or, I can put differently if you like: to touch debase and thereby acquire, or touching, acquiring and thereby debasing. it's been going on like this for centuries on and on and on. This, and only this sometimes on the sly, sometimes rudely, sometimes gently, sometimes, brutally but it has been  going on and on. Yet, only in one way, like rats attacking in an ambush. Because for this perfect victory, it was also essential that the otherside thinking everything that's excellent, great in some way, and noble, should not engage in any kind of fight. There shouldn't be any kind of struggle, just the sudden disappearance of one side, meaning disappearance of the excellence, the great ,the noble. So that by these winning champions, who attack from ambush, rule the Earth, and there isn't a single tiny nook where can hide something from them, because everything that can lay their hands on is theirs. Even things we think they can't reach - but they do reach - are also theirs. Because the sky is already theirs, and all our dreams. Theirs is the moment, nature infinite silence. Even immortality is theirs, you understand ? Everything, everything is lost forever ! And those many noble, great and excellent people just stood by, If I can put it  that way. They stopped at this point, and had to understand, and had to accept, that there is neither god nor gods. And the excellent, the great and the noble had to understand and accept right from the beginning. But of course, they were quite incapable of understanding it. They believed it and they accept it, but they didn't understand it. They just stood there, bewildered, but not resigned, until something - that spark from the brain - finally enlightened them. And all at once they realized, that there is neither god nor gods. All at once they saw that there is neither good nor bad. Then they saw and understood that if this was so, then they themselves do not exist either ! You see I reckon this may have been the moment when we can say that they were extinguished, they burnt out. Extinguished and burnt out, like the fire left to smoulder in the meadow. One was a constant loser, another was a constant winner. Defeat, victory, defeat, victory, and one day - here in the neighbourhood - I had to realize, and I did realize that I was mistaken, I was truly mistaken, when I thought that there has never been, and could never be, any kind of change here on Earth. Because, believe me, I know now that this change has indeed taken place. 
- Come off  it !! That's rubbish !! 

The video of the monolog :

The trailer of the movie: 
 

2 Ocak 2013 Çarşamba

Italy missing flight trip / Italya'ya giderken kacan ucak





When I woke up, I realized that I was tightly bondaged with thick rope to a chair in storage like airless place. Somehow my keys were in my hand. I tried to cut thick rope. I couldn’t achieve. At the same time, I was talking about some staff to try keeping Hungarian mafia hit man defocused. In the end of one hour my hopes were ended. I throw my keys that I was holding, in the purpose of injuring Hungarian mafia hit man....

Some of my friends have known that I already missed a flight before. I was experienced about this issue. Previous incident caused a start for a nice friendship with lots of coincidence inside. Eventually I, Dincer ended up all on my four foot. However in this time everything will be dramatically different. Even it was obvious what will happen from beginning that my first flight landed in Vassa instead of Riga. Maybe this unfortunal chain started via walking from fucking far Mariehem to airport by listening Wei instead of Pedro. One hour expected hiking lasted one hour and 45 minutes. Even before not stepping into the plane, I became exhausted. And of course to getting up early in previous morning and studying for exam between 4-8 pm which I gave incredible effort for it, cause this huge exhaustion. (sorry my english is over for now maybe later) Saat sabah 5'i vurdugunda havaalaninda Erika ve onun gri esofmaniniyla karsilasmami ne yazikki iyiye isaret olarak gormustum. Erika annesini ugurlamaya gelmisti. Ve Milano'ya gidecek olan bu yere batasica ucakta elbette yanyana koltuklardaydik. Sac koruyucu sampuanim ve C vitamin katkili suyuma sahip cikan Erika'ya biraz minnet borcluydum ve annesinin yol boyunca sikilmamasi icin elimden geleni yapacaktim. Erika'nin annesinin Fransiz isminden (Giselle) girip Erika'nin onunla Italyanca konustugum zaman kizmasina kadar muhabbeti harladim. Acikcasi muhabbette bir Italyan kadinini bastirdigima inanamiyordum. Fakat bir nedenden dolayi buna mecburdum, cunku Giselle'nin hizli konusan Torino aksanini anlamakta zorluk cekiyordum. Ucak Riga'ya inmek yerine Vassa'ya inince bir seylerden suphelenmek yerine isi makaraya vurmustum elbette. Italyan orta yasli kadinlarinin kahkahalari her zaman hosuma gitmistir. Nihayet Riga'ya indigimizde Giselle benden birazcik sikilmis gibiydi. Belki de uykumun en derin yerinde beni uyandirdigi zaman " Ananiski " nidasi nedeniyle ona kizgin oldugumu dusunuyordu. Havaalani binasina girdigimizde " sen uyumak istiyorsun" dedi. Ona siddetle katildim. Ayrildik.

Fakat aklima lanet olasi bilgisayarim dusmustu. Saat 9 sulariydi. Bilgisayarimi actim. olacaklardan habersiz olan ablamla skype'ta chat yaptik biraz. Sonra ben internette klasik websitelarimda dolasmaya basladim. Pek ilginc bi seyler yoktu. Buna ragmen yaptiklarim tukendiginde saat 10'u vuruyordu. Bir an Giselle ile goz goze geldik. Yorgundum, uyumak istiyordum. daha bir saat vardi ve ulkeler arasindaki saat farkindan bihaberdim. Uyandigimda etrafta kimsecikler yoktu. Herkes ucaktaydi ve kapilar kapanmisti. Giselle'e guvenmekle hata yapmistim. 19 yasinda yasadigim stresi 24 yasimda tekrar yasiyordum. Morpheus'un sozu aklima geldi. " Bazi seyler degisir, bazi seyler ise degismez " ve kabul etmemiz gerekirki Morpheus bunu soylediginde zerre karizmatik degildi. Derhal kapidaki kadinla konustum. Arayabilecegim kimse yoktu. Litvanyali tas hatun Aurelija Elzbieta cok uzaklarda Malta'daydi.  Kadin beni transfer centre'a yolladi. Stresten ziyade sinir bozuklugu icerisindeydim. Transfer centre'da onumdeki gurultucu aile de sinirimi daha fazla bozmaktan baska hic birsey yapmadi.

Milano'ya inmeliydim, Milano olmassa herhangi bir Italyan sehri, o da olmassa, Italya'ya yakin ulkelerden birine gidecektim. Gurultucu aileye bakarken A'dan Z'ye planlarimi kurmaya basladim. C plani Frankfurt daha olasi gozukuyordu. Sadece iki saat sonraydi. Tek endisem Almanya'daki pahali tren fiyatlari idi. Gurultucu aile mekani terk ettiginde transfer centre' daki kadin onume Berlin ve Hamburg secenklerini sundu. Cok uzaktilar, baska opsiyonum var mi dedim. Baltic Air'de yok ama Lufthansa'da Frankfurt var dedi. Kendi bilet fiyatlarindan bahsetti. Frankfurt'u sordum. Fikri olmadigini soyledi ve bana Lufthansa ofisini tarif etti. Allak bullak olmus zihnim ofisi anca 5. seferde bulabildi. Ofiste yaptigim esprilere cok guzel gulen nazik bir hanfendi vardi. Bana Milano ucagi da buldu. Boylece trene binmek zorunda kalmicaktim. Fiyat Milano ucagi ile birlikte bekledigim kadardi. 203 LU yani 300 Euro, direk affetmeyip Euro'dan daha degerli olan Litvanya parasini  ovdum. Euro bolgesi disinda olmalarinin akillica bir karar oldugunu ekledim. Guldu bunu pek farketmedigini soyledi. 2 sene evvelki buyuk krizden bahsetti fakat Litvanya halki dirayetliydi. Birlikte Yunanlilara giydirdik ve bundan gercekten cok zevk aldik. Aldigim ciktiyi boarding pass'a cevirme vaktiydi.

Bavul sirasina girdigim anda telefonum caldi. Sarjim azdi, acip acmamakta kararsizdim. telefona baktim. Arayan annemdi. "Ne aldin lan 700 lira'ya" dedi telefondaki kizgin ses. Hoperlor acikti, hazirlandim. Sakin bir sesle, " Ucagi kacirdim" dedim. Bunun uzerine elimdeki telefon yuksek desibelden patladi. Isler elbetteki yolunda degildi, fakat bu kadar buyuk bir tepki beklemiyordum. Ve bu tepki buzdaginin sadece gorunen kismi idi. Bavul bildirimindeki guzel sarisin hatunu gordugumde buzdagi aklimdan cikti. Onla da birazcik gulustukten sonra artik daha dikkatli davranacagim B4 kapisina yollandim. yolda fesbuyu acip ablamin tepkisine bi bakmak aklima geldi. Girisi direk karsidan goren ve fisi olan bir yer buldum. Fezbuyu actigimda isin ciddiyeti tonlarca agirligi ile uzerime indi. Ablam evvela harcadigim parayi 203 lira sanmisti anca sonra oha 700 lira tarzinda az bir tepki gostermisti. Fakat Tamer... Tamer bana asla unutamayacagim bir ders vermis, gotume kazigi sokmustu. Ablam kredi kartimi iptal etmisti. Bu demekti ki Genova'ya gitmeyi birak, Isvec'e bile geri donemeyecektim ve geri donebilsem bile ordaki masraflarimi karsilayamayip AC dolasacaktim, daha sonra Tamo kartin acik oldugunu soylese de ikinci kazigi gotume tabiiki ablam sokmustu. Kartimda sadece 6,22 lira vardi. Bu dibe vurdugumun resmiydi. Elbetteki ablama iyi gecen sinavimdan bahsettim ve ufuktaki asistanlik ihtimalinden. Yaladim onu. Yumusattim. Kartta 200 lira kullanabilecegimi soyledi. Ve asil para 3 gun sonra yatacakti. Rahatlamamistim, gotumde iki tane kazik vardi. Nihayet Milano'ya indim. Bancomattan para cekemeyince yikildim. 2 sene evvelinin Roma'sina geri donmustum. O zaman 1162'ye Totti formasi alacam diye tum parayi bitirmistim. Fakat mutluydum, 10 numarali forma cantamdaydi. Fakat Milano'da bitik durumdaydim. Caresizce etrafta priz ariyordum. Bilincsizdim. Ablama ulasip durumu anlatmak istiyordum. Priz buldum. Fakat bi zengic pic prizi kullaniyordu.  Interneti kullanabilir miyim dedim. Mesgulum dedi. Va bene amua godugumunun dedim. Aklima bir sey gelmiyordu. Belki temiz hava iyi gelirdi. Sigara sarabilridim hem de.

Ozel arabalarin oldugu cikista sigarami sarmaya basladim. Etrafta bir suru insan sigara iciyordu. Isvec'te degil Italya'daydim. O an aklima dank etti. Sigara sarip satabilridim. 7 tane sigara sardim fakat satma cesaretini icimde bulabilmek icin 2 tanesini icmek zorunda kaldim. Ve nihayet ne zamandir yanimda durmus sigara icen iki adama yaklastim. sigara almak ister misiniz dedim. Centrale'ye gitmek icin bilet parasina ihtiyacim var. Soldaki adam direk elini cebine atti. 2 euro cikartti. Digeri atti bi sey cikmadi. Oburu elini cebine bir daha atti bu sefer 5 euro kagit para cikti. Inanamiyordum. 2 euro'yu geri istedi. Sonra vazgecti. ilk denemede 7 euro'm olmustu. Ve o anda aslinda Genova tren biletini de cikarabilecegim de aklima dustu. O gazla ne zamandir gozledigim iki adamin yanina gittim. Adamlar fransiz cikti. Fransizca konusmami istediler. Konustuk, Fransiz dilinin ne kadar boktan ve ogrenilmesi zor oldugundan bahsettim. Sadece ogrenilmesi zor kismina katildilar. Bir sure sakalastik. Iki kez Fransizca dersi aldigimi soyledim. yine sakalastik. Para vermediler. Iceri girdiler. Ben de girdim. Otobusu beklemekten sikilmistim. Icerdeki informasyon kismina otobusun nereden ve ne zaman kalkacagini sordum. Otobusler bi kat asagidaymis. Gittim bi sigara daha yaktim. Cunku 7 euro veren adamlar sigaralarimi almamislardi. Sigara bitince otobus geldi. Blediye otobusuydu. Daha en basindan kaygilanmama gerek yoktu. Ama yine de iki euro odedim. Tren parasini istasyondan toplayabilirdim. Uzun bir Milano turundan sonra (cunku gereginden fazla uzaga gitmistim) ikinci otobusle tren istasyonuna vardim. 2 sene evvel ki Italya'ya vedam aklima geldi.  Pek bir sey degismemisti Milano'da.

Istasyona girdim. Direk Genova tren bilet fiyatini sordum. Sadece 6 eurom eksikti. Direk 6 sigara sardim. Ve etrafa bakinmaya basladim. Bir kizildereli cifte yaklastim. Genova'ya gitmem gerektigini eger sigaralarima 5 euro oderlerse cok sevinecegimi soyledim. Kovboy sapkali Kizildereli direk cebine bakti ve 2 euro bulabildi. Bana uzatti parayi. Yine 1'de 1'dim. Kabile sefi oturan bogaya ve esi pokahontas'a tesekkur ettim. Sadece 4 euro kalmisti. Sonra ilk anarsist biletimi alabilirdim. O gazla yapmamam gerek bir sey yaptim. Uzun paltolu asik suratli dev gibi bi herife yaklastim. Sigaralarimi sundum. Hic birsey demedi. Ben ayrildiktan sonra birilerini aradigini farkettim. Onemsemedim. Bi tane guney amerikali gence yaklastim. Parasi yoktu, yine de sigaralardan bir tanesi verdim ona. Sevindi. Hala 4 euro eksiktim. Biri zenci 3 kuzey afrikaliya yaklastim. Sigaralarimi hashis sandilar. Zenci son paralarini bir tane kahveye verdiklerini soyledi. Ufacik kahveyi paylasiyolardi. inandim. Birazcik muhabbeti ettik. Hashislerimin hepsini Kuzey afrikalilara verdim.

Istasyonun icerilerine ilerledigim zaman, dev uzun paltolu adam onume cikti. Bizimle geliceksin dedi. Direnmedim. Siyah arabaya yollandik. Arabada Sadri Alisik'tan bozma ince biyikli bir eleman vardi. Mafya olduklarini direk anladim. Belki sevkiyat vardi ve bir liman sehrine gideceklerdi. Milano Eskisehir gibi sehirdi. deniz yoktu. Umutlandim bir an. Mafya arabsi ile Genova'ya gidebilirdim. Hashisi nerden buldugumu sordular. Ben onun hashis olmadigini Turk tutunu oldugunu soyledim. Inanmadilar. Butun sigaralari Kuzey afrikalara verdigim icin durumu kanitlayamiyordum. Nereli oldugumu sordular. Istanbullu'yum dedim. " KAYZER SOZE" dedi on koltuktaki hic konusmayan adam. " Macar mafyasindan hala nefret ediyor musun " diye sordu Sadri Alisik. " ne Macar mafyasi " dedim.. Bu aksam Marsilya'da bir sevkiyat oldugundan bahsetti. Gemi full OROIN ile doluydu. Eger gemiyi kacirip icerdekileri oldurursem. Macarlarin gotune kazigi sokacagimi soylediler. " ama bu imkansiz" dedim. " Kayzer Soze icin imkansiz yoktur" dedi Sadri Alisik. Ona katildim. Kayzer Soze olmayi cok isterdim. Marsilya'ya ulasmamiz 3 saat surdu. Gemiyi gordum, kuru yuk gemisiydi. Elime bir makineli verip beni limanda biraktilar. Buona fortunata dedi Sadri Alisik. " Minchia " dedim. Italyan mafyasi cogunlukla Sicilyalilardan olusur. Bir sure ilerledim, sonra arkama baktim. Siyah araba hala limanda bekliyordu. Kacis yoktu. Belki de gemi bostur diye dusundum. Tum bu olanlar kotu bir sakadir, dedim icimden. Gemiye girdigim anda silahin kabzasini ense kokume yedim. Heryer karanlikti.

Uyandigimda anladimki; depoya benzer, havasiz bir yerde sandalyeye halat ipleri ile baglanmistim. Nasil olduysa anahtarlarim elimdeydi. Kalin halati kesmeye calistim. Basaramadim. Ayni zamanda da bir seyler hakkinda konusup Macar mafya tetikcisini mesgul etmeye calisiyordum. Bir saat sonunda tum umudum tukendi. Elimdeki anahtarlari mafya tetikcisini yaralama maksatli firlattim. " Beni oldurdu "

                                                                                                                                  Genova/Italya, Kasim 2011