26 Ocak 2012 Perşembe

Philadelphia Deneyi




7 ocak 1943, New york

New York da sert bir ocak gecesiydi. Soğuk rüzgar dev binaların camlarını vuruyor , sokak lambasının soluk ışığı ile aydınlanan sokaklardaki gazete çöplerini ordan oraya savuruyordu. Sokaklara beyaz yapışkan bir sis hakimdi. Benim gibi pis ve gizli işler yapan birisi için sis her zaman için iyi bir avantajdır. Beladan kolay sıyrılabilmek için mükemmel bir araçtir. Bu sisin icinde hayaletler kadar sessizce ilerlerken, bir an için görevimizi düşündüm, bu günün gelmesini hiç istemiyordum aslında. Heyecanlandım. Onu uzun bir aradan sonra ilk kez görecektim. İnsan dehasının ulaşabileceği en üst nokta… Gecenin karanlık gölgelerinden geçerek hızla ilerledik, etrafta hiçbir insanoğlu yoktu. Fırtına öncesi sessizlik gibi.  38. cadde de bir apartmana girdik. Aslında bir apartman değil bir hoteldi burası. Hotel Newyorker… lobide uyuklayan görevlinin önünden ona farkettirmeden sessizce süzüldük. Etrafta şüphe yaratacak hiç bir şey yoktu.  Biraz ilerledikten sonra asansörü kullanmayı tercih etmeyip,  merdivenlere yöneldik. Bu gibi operasyonlarda asansörlerin kullanılmaması gerektiğini bizzat tecrübe etmiştim. Yabancı servisler de bu işin içinde olabilirdi. İkimiz de siyah pardesü ve şapkalarımızla apartmanın karanlık merdivenlerinde görünmez olduk. Birkaç kat çıktıktan sonra geldiğimizi anladım içimde kıpırdanan o hafif heyecana hakim olmaya çalıştım. Yardımcıma el işareti ile geldiğimizi bildirdim. Dairenin kapısını büyük bir ustalıkla açtı. Sessizce içeri sokulduk. Heyecanım dinmemişti.

             1936, Philadelphia  
            Philadelphia limanının o dev ıslak iskelesinde; soğuk ve yağmura aldırmayıp dimdik bekleyen, Prens Albert stili takımı, beyeendi eldivenleri ve siyah melon şapkası ile o asil görünüşlü adam gemideki çalışmaların sona ermesini bekliyordu.
WWII donanma destroyeri olan U.S.S. Eldridge’den çıkan gözlüklü asistan “sayın Tesla  geniş ölçekli  bobinler, geminin her iki başı, yanları ve güvertesi üzerine yerleştirilmesi tamamlandı. “ dedi. Üç boyutlu bir var oluşun bobin (coil) düzeni her biri diğeriyle dik açı yaparak form bulmaktaydı. İlave olarak dördüncü bir bobin de rastgele bir arka planda yer alıyordu. 3 senelik laboratuar çalışmaları sonucunu görmek için gemideki kişilerin inmesini bekliyordu Tesla. Teknisyenlerin dışarı çıkmasını beklerken, Tesla’nın Roosevelt ile görüşmesini düşünüyordum. Roosevelt’in Tesla’ya övgüleri kuşkusuz hayatı baş aşağı giden bu dâhinin gururunu okşamıştı. Oldukça uzun süren bu sohbetin sonunda Amerikan başkanı Tesla’dan bahsettiği projenin başına geçmesini istedi. Kuskusuz bu projede ondan imkansızı başarması bekleniyordu. Ve Roosevelt, bu imkânsızı dünyada gerçekleştirebilecek tek insandan istemişti . Aradan geçen 3 yıl süresince Tesla’nın proje üstünde çalışmalarını gözledik. Projeye nasıl liderlik ettiğine ve dehasına şahitlik ettim. Beni projedeki radar teknisyeni olarak tanıyordu. Aramızda sıcak bir ilişki vardı. Tesla dünyadaki en naif, en kibar, en kültürlü insanlardan biri idi. Gemiden inen son adamdan sonra şimdi düşman radarlarına karşı görünmezlik amacıyla oluşturulan Gökkuşağı projesi( Rainbow Project)’nin son aşamasının da gerçekleştirilme zamanı gelmişti. Yağmur hızlanmış iskeleye delicesine çarpan dalgaların sesinden birbirimi duyamaz olmuştuk. Tesla nihayet şalterin indirilmesi emrini verdi. Nefeslerimizi tuttuk. Dalga sesleri ve rüzgarın uğultusundan başka hiçbir şey o ana hakim değildi. Sarterler indi. Ve ondan sonraki 15 dakika hayatımın en inanılmaz 15 dakikasıydı. Sanki Olympos tanrıları yeniden dünyaya inmiş bu korkunç gösteriyi gerçekleştiriyorlardı. Geminin etrafındaki manyetik alan yeşil bir sise dönüşmüştü ve inanılmaz bir şekilde destroyer gözümüzün önünden kaybolmaya başladı. Etraftaki herkes korku ile karışık bir şaşkınlık içindeydi. Tesla, o dahi adam ise büyülenmiş gibiydi. Artık sadece dış çizgileri görünen o geminin önünde, o bulunduğu ıslak iskelede nefes almayan haşmetli bir heykel gibi duruyordu. Bir süre sonra U.S.S. Eldridge tamamen gözümüzün önünden kayboldu. Artık gemiye ait hiç bir şey görünmüyordu. Ben ise o an Tesla’nın karanlıkta parlayan gözlerini görebiliyordum ancak. Olabildiğince gergin ve korku dolu bir süre geçtikten sonra, Tesla şalterlerin kaldırılmasını emretti. Ve o yeşil sisle birlikte gemi tekrar görünür olmaya başladı. Gemi tamamen geri döndüğünde Tesla arkasını döndü, gülümseyerek bana bir şeyler fısıldadı ve limanı tek başına mağrur bir general gibi terk etti. 
Hükümetin amacı bu deneyi tekrar fakat bu sefer insanlı bir şekilde gerçekleştirilmesiydi. Yaşlı dahi bunu hiçbir zaman kabul etmedi. Tehlikelerin farkındaydı. 3 yılını verdiği projeden istifa etti. Kendi köşesine çekildi. O günden beri onu bir kere olsun görmemiştim.   Ve şimdi bu köhne otel odasında tüm zamanların en büyük dâhilerinden Nikola Tesla’nın yatağında uzanmış ölü bedenine bakıyordum. Yüzünde sakinleşmiş bir ifade vardı. Yardımcım Tesla’nın notlarını bulmuştu. Dosyalara bir göz attım. Burada Tesla’nın gerçekleştirdiği tüm deneylerin notları, dâhinin düşünceleri ve amaçları yazılı idi. Dünyanın tüm bunları öğrenememesi çok yazık dedim içimden. Ve de hiçbir zaman öğrenemeyecekler… O sırada kafeslerde kıpırdanan güvercinleri fark ettim. Artık onlara kimse bakmayacaktı. Babalarını kaybetmişlerdi… Kapının üstüne rahatsız etmeyin yazısını yeniden asarak odadan çıktık. Ölümün bir süre öğrenilmesini istemiyorduk.
2. Dünya Savaşı’nın en karanlık dönemlerini yaşıyorduk. Almanlar her cephede ilerlemesini sürdürüyordu. Donanma, özellikle Almanlara karşı bir an önce ezici üstünlük sağlamak kaygısını taşıyordu. Bu üstünlüğü sağlamanın ise görünmezlikten geçtiği düşünülüyordu. Arzu edilen gemilerin "radarlara" görünmemesini sağlamaktı. Böylece Tesla’nın ayrılmasından sonra sekteye uğrayan projenin yeniden hayata geçirilmesi kararı alındı. Projeye Dr. John von Neumann liderlik etmeye devam etti. Hükümet için çalışan bilim adamları arasında dünyanın en büyük dâhilerinden biri olan ve Nazi Almanya’sından kaçıp ABD'ye sığınan Albert Einstein da vardı. Einstein’nın birleşik alan teoremi deneyle alakalı bir sürü sorunu çözmüştü.  Tesla’nın notlarını da ele geçirmemizden sonra proje hızlanmaya başladı. Kısa bir sürede proje deney aşamasına geldi.
             22 Haziran 1943, Philadelphia Limanı
             Deney 22 Haziran 1943'te sabah saat 09.00' da jeneratörlere güç verilerek  başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yine yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu. Deneye ticari bir gemi olan Andrew Furuseth'in mürettebatı da tanıklık ediyordu.  Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, ben ve Dr. von Neumann dışında bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hemde gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. Sonra Dr. von Neumann jeneratörlerin şalterinin kapatılması emrini verdi. Kuşkusuz Dr. von Neumann, Tesla’nın deneyin tehlikeleri hakkındaki uyarılarını dikkate alıyordu. Deneyi beklenilenden kısa tutmuştu. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? Sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Gemiye gönderilen telsiz mesajlarına yanıt gelmiyordu. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı, sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi. Ben ve ekibim gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdık ve yerlerine hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldık.
            28 Ekim 1943, Philadephia Limanı
Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı. O lanet günü yaşamamak için tüm hayatımı verebilirdim. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra gözleri kör edecek mavi bir ışık parladı ve o çizgide yok oldu. Mavi ışık aklımızı karıştırmıştı. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Hemen şalterler kapatıldı. Yine gemiye yanaştık. Etrafa pus hâkimdi. Gemide denizcilerin çığlıklarından başka hiçbir şey duyulmuyordu. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş tane denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Onlarla karşılaştığım zamanı unutamıyorum. Bu çok feci bir durumdu. O an Tesla’nın uyarıları gözümün önüne geldi. Adamların kollarını keserek gemiden kurtarmıştık. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama bu durum hakkında yapacak hiçbir şey yoktu. Bu olaydan sonra denizcilerin nasıl laboratuar fareleri haline geldiklerini dehşetle takip ediyordum. Adamların üstünde her türlü deneysel testler yapılıyordu. Başlarda normal olan mürettebatta sıra dışı şeyler gerçekleşiyordu. Bazılarının garip psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Duvarların içinden geçebiliyorlardı. Birçoğu bu duvarlar arasına sıkışarak can verdi. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmuştu ve altı ay sonra kurtarılabildi. Tüm bu olaylar bir hayal dünyasında vuku bulmamışlardı. İçinden defalarca kurtulmaya çalıştığım korkunç realite içinde gerçekleşmişlerdi.  
Fakat beni dehşete sürükleyen asıl olay bu değildi. Deneyden bir saat sonra Norfolk limanından gelen telgraf mesaj hepimizi dehşete düşürmüştü. Norfolk limanı açıklarından birkaç dakika görülen ve sonra bilinmeyen bir nedenle ortadan kaybolan bir gemi rapor edilmişti. Geminin WWII donanma destroyeri olan U.S.S. Eldridge olduğuna emindiler. O an Tesla’nın liderlik ettiği ilk deneyden gerçekleştikten sonra Tesla’nın gülümseyerek bana fısıldadığı cümleler aklıma geldi.
“Bu cihazlar hiçbir zaman beklediğiniz gibi çalışmazlar Bay McClouch. Bilimin en güzel yanlarından biri de budur. Çünkü mutlak bilim Bay McClouch, ...gerçekte mutlak değildir”

Elektronik kamuflajı gerçekleştirmeye çalışan bilim adamları koca bir gemiyi, mürettebatı ile birlikte ışınlamış ve sonra da geri getirmişlerdi. Birkaç yıl bu deneylerin sonuçları üstünde araştırmalar devam etti fakat hiçbir şey elde edilemedi. Ve ondan sonra büyük temizlik… Hükümet bu deneyin duyulmasını istemiyordu. O yüzden  deneyle ilişkileri olan insanların dünya ile de  ilişkileri kesilmesi emredildi. Bu satırları yazarken öldürdüğüm onlarca insan gözümün önüne geliyor. Gece sıcak yatağında boğulan , ıssız yerlerde katledilen zehirlenen, yakılan insanlar… Bu yazdıklarımın birinin eline geçip geçmemesi umrumda bile değil. Tek istediğim dimağımdaki zehrin bu beyaz sayfalara akması idi.

Ve yazdıklarını sarı bir zarfın içine koyduktan sonra pardesüsünün cebinden silahını çıkarttı. Ve kendi şakağına dayadı. Tetiğin üstünde gezinen ufak bir parmak hamlesi ile sonunda bir patlama sesi… McClouch un şakağından akan kan onun ruhunu arındırıyordu sanki…Artık mutlak karanlığın içinde huzurlu ve rahattı. Evet artık rahattı…
                                                                          
                                                                                                   2007, Istanbul






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder