7
ocak 1943, New york
New York da sert bir ocak gecesiydi. Soğuk rüzgar dev
binaların camlarını vuruyor , sokak lambasının soluk ışığı ile aydınlanan
sokaklardaki gazete çöplerini ordan oraya savuruyordu. Sokaklara beyaz yapışkan
bir sis hakimdi. Benim gibi pis ve gizli işler yapan birisi için sis her zaman
için iyi bir avantajdır. Beladan kolay sıyrılabilmek için mükemmel bir araçtir.
Bu sisin icinde hayaletler kadar sessizce ilerlerken, bir an için görevimizi
düşündüm, bu günün gelmesini hiç istemiyordum aslında. Heyecanlandım. Onu uzun
bir aradan sonra ilk kez görecektim. İnsan dehasının ulaşabileceği en üst
nokta… Gecenin karanlık gölgelerinden geçerek hızla ilerledik, etrafta hiçbir
insanoğlu yoktu. Fırtına öncesi sessizlik gibi. 38. cadde de bir
apartmana girdik. Aslında bir apartman değil bir hoteldi burası. Hotel
Newyorker… lobide uyuklayan görevlinin önünden ona farkettirmeden sessizce
süzüldük. Etrafta şüphe yaratacak hiç bir şey yoktu. Biraz ilerledikten
sonra asansörü kullanmayı tercih etmeyip, merdivenlere yöneldik. Bu gibi
operasyonlarda asansörlerin kullanılmaması gerektiğini bizzat tecrübe etmiştim.
Yabancı servisler de bu işin içinde olabilirdi. İkimiz de siyah pardesü ve
şapkalarımızla apartmanın karanlık merdivenlerinde görünmez olduk. Birkaç kat
çıktıktan sonra geldiğimizi anladım içimde kıpırdanan o hafif heyecana hakim
olmaya çalıştım. Yardımcıma el işareti ile geldiğimizi bildirdim. Dairenin
kapısını büyük bir ustalıkla açtı. Sessizce içeri sokulduk. Heyecanım
dinmemişti.
1936,
Philadelphia
Philadelphia limanının o dev ıslak iskelesinde; soğuk ve yağmura aldırmayıp
dimdik bekleyen, Prens Albert stili takımı, beyeendi eldivenleri ve siyah melon
şapkası ile o asil görünüşlü adam gemideki çalışmaların sona ermesini
bekliyordu.
WWII donanma destroyeri olan U.S.S. Eldridge’den çıkan
gözlüklü asistan “sayın Tesla geniş ölçekli bobinler, geminin her
iki başı, yanları ve güvertesi üzerine yerleştirilmesi tamamlandı. “ dedi. Üç
boyutlu bir var oluşun bobin (coil) düzeni her biri diğeriyle dik açı yaparak
form bulmaktaydı. İlave olarak dördüncü bir bobin de rastgele bir arka planda
yer alıyordu. 3 senelik laboratuar çalışmaları sonucunu görmek için gemideki
kişilerin inmesini bekliyordu Tesla. Teknisyenlerin dışarı çıkmasını beklerken,
Tesla’nın Roosevelt ile görüşmesini düşünüyordum. Roosevelt’in Tesla’ya
övgüleri kuşkusuz hayatı baş aşağı giden bu dâhinin gururunu okşamıştı. Oldukça
uzun süren bu sohbetin sonunda Amerikan başkanı Tesla’dan bahsettiği projenin
başına geçmesini istedi. Kuskusuz bu projede ondan imkansızı başarması
bekleniyordu. Ve Roosevelt, bu imkânsızı dünyada gerçekleştirebilecek tek
insandan istemişti . Aradan geçen 3 yıl süresince Tesla’nın proje üstünde
çalışmalarını gözledik. Projeye nasıl liderlik ettiğine ve dehasına şahitlik
ettim. Beni projedeki radar teknisyeni olarak tanıyordu. Aramızda sıcak bir
ilişki vardı. Tesla dünyadaki en naif, en kibar, en kültürlü insanlardan biri
idi. Gemiden inen son adamdan sonra şimdi düşman radarlarına karşı görünmezlik
amacıyla oluşturulan Gökkuşağı projesi( Rainbow Project)’nin son aşamasının da
gerçekleştirilme zamanı gelmişti. Yağmur hızlanmış iskeleye delicesine çarpan
dalgaların sesinden birbirimi duyamaz olmuştuk. Tesla nihayet şalterin
indirilmesi emrini verdi. Nefeslerimizi tuttuk. Dalga sesleri ve rüzgarın
uğultusundan başka hiçbir şey o ana hakim değildi. Sarterler indi. Ve ondan
sonraki 15 dakika hayatımın en inanılmaz 15 dakikasıydı. Sanki Olympos
tanrıları yeniden dünyaya inmiş bu korkunç gösteriyi gerçekleştiriyorlardı.
Geminin etrafındaki manyetik alan yeşil bir sise dönüşmüştü ve inanılmaz bir
şekilde destroyer gözümüzün önünden kaybolmaya başladı. Etraftaki herkes korku
ile karışık bir şaşkınlık içindeydi. Tesla, o dahi adam ise büyülenmiş gibiydi.
Artık sadece dış çizgileri görünen o geminin önünde, o bulunduğu ıslak iskelede
nefes almayan haşmetli bir heykel gibi duruyordu. Bir süre sonra U.S.S.
Eldridge tamamen gözümüzün önünden kayboldu. Artık gemiye ait hiç bir şey
görünmüyordu. Ben ise o an Tesla’nın karanlıkta parlayan gözlerini
görebiliyordum ancak. Olabildiğince gergin ve korku dolu bir süre geçtikten
sonra, Tesla şalterlerin kaldırılmasını emretti. Ve o yeşil sisle birlikte gemi
tekrar görünür olmaya başladı. Gemi tamamen geri döndüğünde Tesla arkasını
döndü, gülümseyerek bana bir şeyler fısıldadı ve limanı tek başına mağrur bir
general gibi terk etti.
Hükümetin amacı bu deneyi tekrar fakat bu sefer insanlı bir
şekilde gerçekleştirilmesiydi. Yaşlı dahi bunu hiçbir zaman kabul etmedi.
Tehlikelerin farkındaydı. 3 yılını verdiği projeden istifa etti. Kendi köşesine
çekildi. O günden beri onu bir kere olsun görmemiştim. Ve şimdi bu
köhne otel odasında tüm zamanların en büyük dâhilerinden Nikola Tesla’nın
yatağında uzanmış ölü bedenine bakıyordum. Yüzünde sakinleşmiş bir ifade vardı.
Yardımcım Tesla’nın notlarını bulmuştu. Dosyalara bir göz attım. Burada
Tesla’nın gerçekleştirdiği tüm deneylerin notları, dâhinin düşünceleri ve
amaçları yazılı idi. Dünyanın tüm bunları öğrenememesi çok yazık dedim içimden.
Ve de hiçbir zaman öğrenemeyecekler… O sırada kafeslerde kıpırdanan
güvercinleri fark ettim. Artık onlara kimse bakmayacaktı. Babalarını
kaybetmişlerdi… Kapının üstüne rahatsız etmeyin yazısını yeniden asarak odadan
çıktık. Ölümün bir süre öğrenilmesini istemiyorduk.
2. Dünya Savaşı’nın en karanlık dönemlerini yaşıyorduk.
Almanlar her cephede ilerlemesini sürdürüyordu. Donanma, özellikle Almanlara
karşı bir an önce ezici üstünlük sağlamak kaygısını taşıyordu. Bu üstünlüğü
sağlamanın ise görünmezlikten geçtiği düşünülüyordu. Arzu edilen gemilerin
"radarlara" görünmemesini sağlamaktı. Böylece Tesla’nın ayrılmasından
sonra sekteye uğrayan projenin yeniden hayata geçirilmesi kararı alındı.
Projeye Dr. John von Neumann liderlik etmeye devam etti. Hükümet için çalışan
bilim adamları arasında dünyanın en büyük dâhilerinden biri olan ve Nazi
Almanya’sından kaçıp ABD'ye sığınan Albert Einstein da vardı. Einstein’nın
birleşik alan teoremi deneyle alakalı bir sürü sorunu çözmüştü. Tesla’nın
notlarını da ele geçirmemizden sonra proje hızlanmaya başladı. Kısa bir sürede
proje deney aşamasına geldi.
22
Haziran 1943, Philadelphia Limanı
Deney 22 Haziran 1943'te sabah saat 09.00' da jeneratörlere güç
verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yine yeşilimsi bir
sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu. Deneye ticari bir gemi
olan Andrew Furuseth'in mürettebatı da tanıklık ediyordu. Bir an sadece
geminin çıpasını görebildim, sonra o da kayboldu, ortada artık ne sis ne USS
Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, ben ve Dr. von Neumann dışında bizim
gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan
içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi
ve mürettebatı hem radarda hemde gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey
planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. Sonra Dr. von Neumann jeneratörlerin
şalterinin kapatılması emrini verdi. Kuşkusuz Dr. von Neumann, Tesla’nın
deneyin tehlikeleri hakkındaki uyarılarını dikkate alıyordu. Deneyi
beklenilenden kısa tutmuştu. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis
tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı
ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu? Sis azalırken, birşeylerin tuhaf
gittiğini hissediyorduk. Gemiye gönderilen telsiz mesajlarına yanıt gelmiyordu.
Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp
kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın
dolaşıyorlardı, sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi. Ben ve ekibim gemiye
girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdık ve yerlerine hazır
bekletilen yeni bir mürettebat aldık.
28
Ekim 1943, Philadephia Limanı
Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi
istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim
1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı. O lanet günü yaşamamak için tüm
hayatımı verebilirdim. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer
hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor,
arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde
tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra gözleri kör edecek mavi bir
ışık parladı ve o çizgide yok oldu. Mavi ışık aklımızı karıştırmıştı. Şimdi
gemi tamamen yok olmuştu. Hemen şalterler kapatıldı. Yine gemiye yanaştık.
Etrafa pus hâkimdi. Gemide denizcilerin çığlıklarından başka hiçbir şey
duyulmuyordu. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları
yok oldu ve bir daha geri dönmediler. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş tane
denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde
kalmalarıydı. Onlarla karşılaştığım zamanı unutamıyorum. Bu çok feci bir
durumdu. O an Tesla’nın uyarıları gözümün önüne geldi. Adamların kollarını
keserek gemiden kurtarmıştık. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski
haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama bu durum hakkında yapacak hiçbir
şey yoktu. Bu olaydan sonra denizcilerin nasıl laboratuar fareleri haline
geldiklerini dehşetle takip ediyordum. Adamların üstünde her türlü deneysel
testler yapılıyordu. Başlarda normal olan mürettebatta sıra dışı şeyler
gerçekleşiyordu. Bazılarının garip psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta
yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Duvarların içinden
geçebiliyorlardı. Birçoğu bu duvarlar arasına sıkışarak can verdi. Manyetik
alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline
dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir
yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce,
günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmuştu ve altı ay sonra
kurtarılabildi. Tüm bu olaylar bir hayal dünyasında vuku bulmamışlardı. İçinden
defalarca kurtulmaya çalıştığım korkunç realite içinde gerçekleşmişlerdi.
Fakat beni dehşete sürükleyen asıl olay bu değildi. Deneyden
bir saat sonra Norfolk limanından gelen telgraf mesaj hepimizi dehşete
düşürmüştü. Norfolk limanı açıklarından birkaç dakika görülen ve sonra
bilinmeyen bir nedenle ortadan kaybolan bir gemi rapor edilmişti. Geminin WWII
donanma destroyeri olan U.S.S. Eldridge olduğuna emindiler. O an Tesla’nın
liderlik ettiği ilk deneyden gerçekleştikten sonra Tesla’nın gülümseyerek bana
fısıldadığı cümleler aklıma geldi.
“Bu cihazlar hiçbir zaman beklediğiniz gibi çalışmazlar Bay
McClouch. Bilimin en güzel yanlarından biri de budur. Çünkü mutlak bilim Bay
McClouch, ...gerçekte mutlak değildir”
Elektronik kamuflajı gerçekleştirmeye çalışan bilim adamları
koca bir gemiyi, mürettebatı ile birlikte ışınlamış ve sonra da geri
getirmişlerdi. Birkaç yıl bu deneylerin sonuçları üstünde araştırmalar devam
etti fakat hiçbir şey elde edilemedi. Ve ondan sonra büyük temizlik… Hükümet bu
deneyin duyulmasını istemiyordu. O yüzden deneyle ilişkileri olan
insanların dünya ile de ilişkileri kesilmesi emredildi. Bu satırları
yazarken öldürdüğüm onlarca insan gözümün önüne geliyor. Gece sıcak yatağında
boğulan , ıssız yerlerde katledilen zehirlenen, yakılan insanlar… Bu
yazdıklarımın birinin eline geçip geçmemesi umrumda bile değil. Tek istediğim
dimağımdaki zehrin bu beyaz sayfalara akması idi.
Ve yazdıklarını sarı bir zarfın içine koyduktan sonra
pardesüsünün cebinden silahını çıkarttı. Ve kendi şakağına dayadı. Tetiğin
üstünde gezinen ufak bir parmak hamlesi ile sonunda bir patlama sesi… McClouch
un şakağından akan kan onun ruhunu arındırıyordu sanki…Artık mutlak karanlığın
içinde huzurlu ve rahattı. Evet artık rahattı…
2007, Istanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder